Haber

Yeneroğlu: “Bu Darbe Girişimi Sonlandırılmalıdır.

Demokrasi ve Terakki (DEVA) Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, “Ne olursa olsun bu darbe girişiminin mutlaka durdurulması gerekiyor. Yürütme gücünü kendine kalkan yapan bu kibirli kalkışma ve vazgeçilmezleri yok sayan bu meydan okuma” dedi. Hukuk devletinin unsurları olan ve kuvvetler ayrılığını reddeden bu durumun da hesabı sorulmalıdır.” Kesinlikle sorulmalı. Bu nedenle Anayasayı ihlal eden ve kendilerine verilen yetki sınırlarını hukuka aykırı olarak kullanan Yargıtay üyelerinin derhal istifa etmesi gerekmektedir. İstifa etmemeleri halinde bu karara imza atan tüm Yargıtay üyelerinin istifaya davet edilmesi gerekiyor. Eğer Başkan hukukun üstünlüğünün son kırıntılarına da sahipse Görevden ayrılmak istiyorsa, Yüksek Mahkeme üyelerini derhal açık bir şekilde görevden istifaya çağırmalıdır. Başka yolu yok. Yargıtay’ı bu kararı almaya teşvik eden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un da bugün onuruyla görevinden istifa etmesi gerekmektedir. Türkiye’yi anayasadan çıkarmaya çalışanların istisnasız tüm yetkileri elinden alınmalıdır. derhal kaldırılmalıdır. “Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının bir an önce uygulanması sağlanmalıdır” dedi.

DEVA Partisi milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Avukat hakkında verdiği karara Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin uymamasına ilişkin bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Can Atalay, bu kararı veren hakimler hakkında suç duyurusunda bulundu.

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin şunları söyledi:

“MAHKEME 3. CEZA DAİRESİNİN ÖZELLİKLE HEM MECLİSİN HEM DE AYNI AYNI MİLLETLER HAKKINDA VERDİĞİ KARARI KABUL ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

“Olay, Can Atalay dosyasıyla açıklanmaktan çok daha farklı noktalara evrildi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin özellikle hem Meclis hem de Yargıtay aleyhine aldığı kararı kabul etmemiz mümkün değil. Anayasa Mahkemesi üyeleri.Bu ülkenin demokrasisi kusurlu da olsa işledi.Zaman zaman darbelere maruz kaldı.Bu darbeler sonucunda millet hep kaybetti. Darbecilerin hiçbir şekilde cezalandırılması ve gerçek anlamda adalet önüne çıkarılması mümkün değildir.Ancak bugün geldiğimiz nokta dikkate alındığında, Yargıtay’ın ilgili ceza dairesinin, Yargıtay’ın verdiği kararı göz ardı etmesini kabul etmek mümkün değildir. Bireysel başvuru sonrası AYM. Burada uyarımız şu. Bu bireysel başvuru yöntemini Anayasa Mahkemesi’ne getirdiğinde iktidar üyeleri, en çok dile getirilen bireysel başvuruyu dilediğimiz kadar tepki göstermediler. O günkü kampanyalarda yapılan değerli reform, bugün yine bir üst yargı tarafından yok edildi. Beştepe’de ikamet eden sözde danışmanlar bunu yaptı Bugün Adalet Bakanı’nın yaptığı değerlendirmelere ve açıklamalara baktığımızda son derece korkutucu bir durumla karşı karşıyayız. Yargı, zaman zaman ülkeyi ve milleti şekillendirmek için iktidarların elinde bir sopa olarak kullanılmıştır. Ama hiçbir zaman bu kadar siyasallaşmamıştı.

“2017 YILINDA YAPILAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE HUKUK DEVLETİNİ ADIM ADIM ORTADAN KALDIRMA ÇALIŞMALARININ ÜLKEYİ SON DERECE ÖNEMLİ BİR BOYUTA TAŞIDIĞINI ÜZGÜNLE GÖRÜYORUZ”

Bugün DEVA Partisi milletvekilleri olarak burada bulunmamızın temelinde mevcut Anayasamızın hiçe sayılması yatmaktadır. Bu adım adım geldi. 3. Ceza Dairesi kararıyla bir gecede olgunlaşan bir süreç değil. Başta Devlet Bahçeli olmak üzere iktidar ortaklarının, Cumhurbaşkanının mevcut Anayasayı yok saydığına dair fiili uygulamalarını ve sözlü şikâyetlerini gördük. Anayasal bir kurum olan Anayasa Mahkemesi’nin yok sayılıp kapatılması gerektiğini söyleyen Bahçeli oldu. ‘Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak gerekebilir’ diyen Erdoğan’dı. Bu anlayışın hukuku özümseyip içselleştirmesi mümkün değildir. 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle güç birleştirme, kuvvetler ayrılığını göz ardı etme, hukukun üstünlüğünü adım adım ortadan kaldırma çabalarının ülkeyi son derece korkutucu bir boyuta getirdiğini üzüntüyle görüyoruz.

“SORUNUN CAN ATALAY MESELESİ DEĞİL, ÜLKENİN GERÇEKTEN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ OLARAK DİNAMİTE EDİLDİĞİ BİR GÜNDE YAŞIYORUZ”

Yüksek mahkemelerin karakol olması değil, hukuk kanallarını uyum içinde açması bekleniyor. Yüksek mahkemeler günlük siyasi dili benimseyemez ve birbirlerini düzenleyemez. Kararlarıyla birbirlerini tehdit edemezler. Bugün her iki iktidar ortağı da bağlı oldukları ve yemin ettikleri Anayasa’yı görmezden geliyor ve devletin kurumu olan yüksek yargı makamlarından Yargıtay 3. Ceza Dairesi ‘Anayasa’yı uygulamayacağım’ diyor. ‘. Artık olayları kişiselleştirmiyoruz. Sorunun Can Atalay sorunu değil, ülkenin hukuk devletinin tam anlamıyla dinamit olduğu bir günü yaşıyoruz. DEVA Partili milletvekilleri olarak haykırıyoruz. Anayasayı korumakla yükümlü olduğumuzu belirtiyoruz. Türk hukukçular Yargıtay’ın bu şok edici kararını uzun yıllar unutmayacak. Bu olaylar hukuk kitaplarına örnek metinler olarak kaydedilecektir. Bu ülkede ne kadar büyük sorunlar ve krizler yaşadığımızı hepimiz biliyoruz çünkü bu Anayasa bir süreliğine çöpe atıldı. Önemli olan bu Anayasanın artık resmen çöpe atılması değil, manevi olarak çöpe atılmasıdır. Manevi olarak bu Anayasa göz ardı ediliyor.”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkındaki suç duyurusunu şöyle değerlendirdi:

“MİLLET OLARAK HEPİMİZİ İLGİLENDİREN VE TEHDİT EDEN BİR GİRİŞİM İLE KARŞIYIZ”

“Hatay Milletvekili Can Atalay davasında dün gece yaşanan hukuk skandallarında yeni bir perdeyle karşı karşıyayız. Bu perde, Can Atalay davasının çok ötesinde, Türkiye’nin hukuk devleti iddiası açısından son perde olabilir. Böyle vahim bir durumla karşı karşıyayız.Can Atalay’ın hangi partiden milletvekili olduğunu, siyasi niyetinin ne olduğunu, sosyal yaşamını ve diğer tüm boyutlarını bir kenara bırakalım. 85 milyonluk bir millet olarak her birimiz bu duruma maruz kalabilirdik. Onun yerinde çok ağır bir hukuksuzluk var, dolayısıyla bu sadece bir kişiyi değil, millet olarak hepimizi ilgilendiren bir mesele ve hepimizi tehdit eden bir kalkışma girişimiyle karşı karşıyayız.

“YÜKSEK BİR YARGI MAHKEMESİ OLAN MAHKEME’NİN, DEVLET KURALLARININ BASKI ALTINDA HUKUK DEVLETİNİ YOK ETME GİRİŞİMİDİR. KONU ZATEN CAN ATALAY’IN ÖTESİNDEDİR”

Hukukun üstünlüğü hepimizin haklarını korumaktır. Bir yerde hukuk çiğneniyorsa, adalet hiçe sayılıyorsa, mahkemeler çalışmıyorsa, üst yargı mercileri bırakın harekete geçmeyi, birbirlerine suç duyurusunda bulunabiliyorsa o zaman bu durum, bu vahim durum hepimizi ilgilendiriyor. 85 milyon, çok yakın. Tüm milletimizin bu soruna karşı güçlü bir duruş sergilemesi her zamankinden daha değerlidir. Yaşanan süreç ve dün gece gelinen nokta, tesadüfi bir hukuksuzluğun çok ötesinde, adeta hukukun üstünlüğüne isyan etme girişimidir. Bu, mahkemeler aracılığıyla hukuku ve hukukun üstünlüğünü hiçe saymak anlamına gelir. Yargı üzerinden adaleti katletmektir. Bu, daha yüksek bir yargı makamı olan Yüksek Mahkeme’nin, devleti yönetenlerin baskısı altında hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırma girişimidir. Konu Can Atalay’ı çoktan aştı. Can Atalay yasama dokunulmazlığını kazanmasına rağmen dava Anayasa’ya aykırı olarak devam etti. Yargıtay, kuvvetler ayrılığını hiçe sayarak TBMM’yi değiştirerek, Anayasa’nın açıkça ‘kanunla düzenlenmesini’ emrettiği bir konuda Can Atalay’ın dokunulmazlık istisnalarını belirledi. Anayasa Mahkemesi, Can Atalay belgesinin açıkça anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle hak ihlali olduğuna hükmetti ve dosyayı, gereğinin yapılması için ilgili Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Hukukun üstünlüğüne bugüne kadarki en büyük darbeyi vuracak son perde bu noktada başladı.

“ŞU ANDA YAŞADIĞIMIZ, FARKLI GÜÇLER ARASINDA TAM BİR ANARŞİDİR. HUKUK DEVLETİNİN TEMELLERİNE YÖNELİK BİR DARBE GİRİŞİMİDİR”

Eğer hukuk devleti ise Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundasınız. Aksi bir yaklaşım ülkeyi anarşiye sürükler. Şu anda farklı güçlerin ortasında deneyimlediğimiz şey tam bir anarşidir. Hukuk devletinin temellerine karşı bir darbe girişimidir. Ne yazık ki hükümet bu gidişatın farkında değil. İktidar kendi oyununu oynadığını, birilerini idam ettiğini düşünüyor ve bu süreçte Anayasa Mahkemesi’ni ve hukuk devletini daha da yıpratabilir, otoriter fantezilerini daha kolay geliştirebilir. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararına uymadı. Belki uymak istedi ama bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak karar vermeye cesaret edemedi. Bu konumu kendinde göremedi. Demek ki bu sıfatı kendisine uygun bulamamıştır. Dosyayı bir hakimin ön yazısı ile birlikte Yargıtay’a gönderdi. Yüksek Mahkeme, tahmin edeceğiniz gibi, çok nitelikli yargıçlardan oluşuyor. Sen öyle düşüneceksin. Ama ne yazık ki biz yanılıyoruz, siz yanılıyorsunuz. Böyle bir durum mevcut değildir. Belki bu günler için özel olarak seçilmiş kişiler olabilir çünkü birçok hakim dinleyecektir. Resim o kadar vahim ki resmin tamamını sorgulamak zorunda kalıyoruz. Hukukun üstünlüğünü savunmak için bunu yapmak zorundayız.

“YÜKSEK MAHKEME, YENİ BİR HUKUKSUZLUK EKLEMENİN ÇOK ÖTESİNDE, ANAYASA KARARINI ANAYASAYA PARALEL BİR HUKUK NORMLARI SUNUYOR GİBİ TANIMADIĞINI AÇIKÇA BEYAN ETMİŞTİR”

Yargıtay, hukuksuzluklar listesine yeni bir hukuksuzluğu eklemenin çok ötesine geçerek, sanki Anayasa’ya paralel bir hukuk normu sunuyormuşçasına, Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığını açıkça ilan etti. Aklı, vicdanı, şerefi ve dürüstlüğü olan herkesi şok eden eşi benzeri görülmemiş bir karar verdi. Bu da yetmezmiş gibi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunduğunu da açıkladı. Kararında bunu da yazmıştı. Evet, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Şikayetçi Yargıtay, şüpheli Anayasa Mahkemesi üyeleri. Anayasal devletlerde hukukun üstünlüğünün son kalesi sayılan otoritedir. Şüpheli şu anda sandalyesinde. Eğer Yargıtay’ı dinlersek, Yargıtay’ın hukuksuz taleplerine cevap vermezsek, Anayasamızı savunmazsak, millet olarak Anayasa Mahkemesi’nin önünde kale gibi durmazsak ne yazık ki biz böyle bir durumla karşı karşıyayız. Trajik bir komedinin içindeyiz. Ağlamak üzereyiz. Bir üst yargı mercii olan Yargıtay, bu karara dayanarak Anayasa Mahkemesi üyelerini hata yapmakla suçluyor ve haklarında suç duyurusunda bulunuyor. Ayrıca Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında soruşturma ancak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararıyla yeniden yapılabilir. Her şeyi yaptınız ama hala bu tür saçmalıkları göremiyor musunuz? Hukuk hakkında hiçbir şey bilmiyor musun?

“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ÇOK AĞIR BİR DARBE GİRİŞİMİYLE KARŞIYA OLUYOR. BU DARBE GİRİŞİMİ ÖNLENMEDİ”

Yargıtay, var olmayan bir yetkiye sahip Anayasa Mahkemesi üyelerini yargılamak istiyor. Bu durum, Türkiye’de yargı sisteminin yürütmenin kontrolünde olması ve bu kararların uzun süre alınmasına olanak sağlamasıyla yakından ilgilidir. Türkiye, hukukun üstünlüğü endeksinde 142 ülke arasında 117. sırada yer alıyor. Ülkemiz temel haklar sıralamasında 142 ülke arasında 133’üncü sırada yer alıyor. Ülkede olup bitenleri tüm dünya biliyor. Nasıl bir hukuk dramıyla karşı karşıya olduğumuzu biliyor. Ama iktidar bunları okudukça daha da şımarıyor, delice cüretleri artıyor, saçmalıklarına daha çok saçmalık katıyorlar. Nereden? Çünkü iktidar kanunları engel olarak görüyor. Dün gece itibariyle neredeyse kelimelerimiz tükendi. Hukuk devleti çok ciddi bir darbe girişimiyle karşı karşıyadır. Bu darbe girişimi ortadan kaldırılmadı. Zaten hukuki olarak yorumlanabilecek, siyasi olarak açıklanabilecek noktadayız.

“MAHKEME MAHKEME ÜYELERİ DERHAL İSTİFASI OLMALIDIR. İSTİFASI OLMAZSA BU KARARI İMZALAYAN TÜM MAHKEME MAHKEME ÜYELERİ GÖREVDEN ALINMALIDIR”

Adalet Bakanı günlerdir Anayasa Mahkemesi’ni hedef alan, Anayasa’ya aykırı iddialarda bulunuyor, adeta Yargıtay’a talimat veriyordu. Bu karar çok da sürpriz değil. Durum açıktı. Yukarıdan çok güçlü bir sinyal aldı, ona göre böyle bir tablo ortada. Anayasa’ya yönelik bu darbe girişiminin Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde yani ikna edilerek geliştirilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Ne olursa olsun bu darbe girişiminin durdurulması gerekiyor. Yürütme gücünü kalkan olarak kullanan bu kibirli girişimin, hukukun üstünlüğünün vazgeçilmez ilkelerini yok sayan, kuvvetler ayrılığını reddeden bu meydan okumanın hesabı sorulmalıdır. Bu nedenle Anayasayı ihlal eden ve kendilerine verilen yetki sınırlarını hukuka aykırı olarak kullanan Yargıtay üyelerinin derhal istifa etmeleri gerekmektedir. İstifa etmeseler bile bu karara imza atan Yargıtay üyelerinin tamamının istifaya davet edilmesi gerekiyor. Eğer Cumhurbaşkanı hukukun üstünlüğünün son kalıntılarını da korumak istiyorsa, tüm yaptıklarına rağmen hukuku hiçe sayan, yerel mahkemeleri Anayasa Mahkemesi kararlarını göz ardı etmeye teşvik eden, Anayasayı ihlal etme yönündeki tüm çabalarına rağmen Cumhurbaşkanı ise, eğer Cumhurbaşkanı hukuk devletinin son kalıntılarını da korumak istiyorsa; Ülke, Yüksek Mahkeme üyelerini bugün açıkça görevden çekilmeye çağırmalıdır. Başka yolu yok.

“ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ’UN DA BUGÜN İTİBARİYLE GÖREVİNDEN İSTİFASI OLMALIDIR”

Yargıtay’ı bu kararı almaya teşvik eden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un da bugün itibarıyla görevinden istifa etmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı, başdanışman unvanını kullanarak hukukun üstünlüğünün temel ilkelerine meydan okuyan yanındaki kişiyi derhal görevden almalıdır. Eski Sovyet uydu devletlerinde gördüğümüz, ‘milli yargı’ diyerek milli değerlerimizi istismar eden, suçun üstünü örtmeye çalışan, millete zorba devlet fantezisini empoze eden bu üçüncü dünya gericiliği mutlaka olmalıdır. durdurulmalı ve Türkiye’yi anayasadan çıkarmaya çalışanlar istisnasız derhal yetkilerinden uzaklaştırılmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının bir an önce uygulanması sağlanmalıdır. Yargıtay’ı Anayasa’yı ihlal etmeye sürükleyen, kötülüğün Türkiye’ye verdiği zararı görmeyen, Anayasa Mahkemesi’ni gayri milli ilan ederek düşman haline getiren, amaç gösteren, Anayasa Mahkemesi’nin önüne koymaya çalışan yaklaşımlara karşı çıkan arkadaşlar. Türkiye’nin düşmanlarıyla aynı seviyede büyük bir sefalet içindedir. Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye güvenmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar.

“YARGI BAĞIMSIZ OLMAZSA TÜRKİYE ÇOK DAHA FAKİR OLACAK”

Hukukun üstünlüğüne bir an önce dönüş olmazsa, kuvvetler ayrılığı sağlanmaz, yargı bağımsız olmazsa Türkiye daha da yoksullaşacaktır. Milletimiz çok daha fakirleşecek. Adaletin hakimler eliyle katledildiği bu günlerde, iktidar mensupları saçmalamayı bırakıp bir an önce ahtapot gibi çevreledikleri, besleyip kendilerine benzettikleri yargıdan ellerini çekmeli. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı yeniden tesis edilmedikçe iflas edeceğiz. “Olayların gidişatı bunu gösteriyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu